Eş Seçimi
Evlilik, ruhsal ve duygusal bir yolculuktur. Bu yolculuk, hayat boyu sürecek içten ve keyifli bir birlikteliğin oluşturulmasıyla doruğa ulaşır. Başarı potansiyeli ise mükemmel eşi seçme yeteneğimizde değil, kendimize ait gizli kalmış yanlarımıza ilişkin farkındalığımıza dayanmaktadır.
Gözlem gücümüz, özellikle kendimize eş ararken son derece duyarlıdır. Bizler kendimize eş ararken, iç dinamiklerimizin etkisiyle bir dizi olumlu ve olumsuz kişilik özelliğini kendinde toplamış son derece özgül olan ‘bir ve tek’i arıyor gibiyiz. Freud’un dediği gibi “Gerçek kadınını bulan erkek annesini bulmuş demektir.” Çünkü bizim asıl aradığımız, temel bilinçdışı dürtülerimizi tatmin edecek birisidir.
Peki neden artık yarıya yakınımız eş seçiminde hata yaptığımızı düşünüyoruz?
Nasıl bir eş seçeceğimiz sorusunun cevabı büyük oranda bilinçaltımızda saklı olan çocukluk kararlarımıza bağlı. Kişi, evlenirken çocuklukta aldığı hasarı, bilinçdışı bir biçimde gidermeye çalıştığını bilmeden kendisine bir eş seçer. Yani anne- babamızın oynadığı hayat filminin sahnelerinde izlediklerimizi, yıllar sonra tekrarlayacağımız birisini bulduğumuzda aşık olabiliyoruz. Beynimizin geçmişi yeniden canlandırmaya çalışmasının altında yatan neden ise bir alışkanlık ya da bilinçsiz bir tutku meselesi değil, çocukluk yaralarımızın iyileşmesi için ihtiyaç duyduğumuz zorunlu bir gereksinimdir. Aslında evlilik, bir bakıma bilinçdışı travmaların çözümlenmek için tekrar yaşanmasıdır.
Ebeveynler, her ne kadar çocuklarının iyiliği için uğraşıyor olsalar da açık ya da gizli binlerce yolla, onların yalnızca bazı yanlarını onayladıkları mesajını verirler. Bunun sonucu olarak çocuklar, bazı duygu ve düşüncelerini benimseyemez, bir takım doğal davranışlarını bastırır, kimi yetenek ve becerilerini de yok saymak zorunda kalırlar. Böylece gerçekten yok olmayan, sadece bilinçlerinden gizlemiş oldukları yanları oluşur. Kısacası unuttuğumuzu sandığımız kayıtlar gerçek enerjisini yitirmeden bilinçaltımızda depolanıyor. Yine de ebeveynler çocukları üzerindeki en derin etkileri onlara modellik yaparak bırakırlar. Çocuklar ister ebeveynlerini model olarak kabullensinler, ister onlara karşı çıksınlar, erken dönemde yaşananların eş seçiminde önemli bir yeri vardır.
Bilinçdışı evlilik adını verdiğimiz bu dünya, karşılanmamış çocukluk ihtiyaçlarımızın ve doyurulmamış arzularımızın saklandığı bir depodur. Ve kişi evlenirken kendisine, çocuklukta aldığı hasarı bilinçdışı bir biçimde gidermeye çalıştığını bilmeden bir eş seçer. Bu depo, aynı zamanda evlilik yaşamına dair gerginliklerin de gizli kaynağını oluşturur. Sağlıklı bir aile yaşantısı içerisinde büyümeyen çocuklarda hem kendilerine hem de dünyaya karşı güvensizlik gelişir ve neticesinde ileride iş yaşantısından evlilik yaşantısına kadar birçok alan etkilenebilir.
Ünlü Psikiyatrist M. Zihni Sungur’un ifade ettiği gibi belki de ‘Aşk bir görme kusuru, evlilik ise bu kusurun tedavisidir…’
Sevgi, saygı, güven, yakınlık, mahremiyet ve cinsellik, eşleri bir arada tutan, evliliğin yürümesine yardımcı olan çok önemli unsurlardır. Bunlar sağlandığında evlilik; çocukluk yaralarının kanatıldığı bir arenaya değil, bu yaralara merhem olunabilen kutsal bir ilişkiye dönüşecektir.
Unutmayınız ki kişi kendini tanımadıkça bütün eşler yanlış seçimdir!!!